Mücbir Sebep/Sözleşmelerin Uyarlanması Kavramlarının Depremin Etkileri Kapsamında Değerlendirilmesi
- KÖSE+ PARTNERS
- 28 Şub 2023
- 5 dakikada okunur

Ülkemizde; 06.02.2023 tarihinde saat 04:17’de, Kahramanmaraş-Pazarcık merkezli 7.7 büyüklüğünde ve yine aynı gün saat 13:24’de Kahramanmaraş-Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğünde elim depremler meydana gelmiş olup bu depremler ve artçıları nedeniyle Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerimiz depremden birinci derece etkilenmiştir. Doğal afet nedeniyle bahsi geçen 10 ilde 07.02.2023 tarihinde olağanüstü hal ilan edilmiş, bu karar aynı gün Resmi Gazete’de yayımlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 09.02.2023 tarihinde onaylanmıştır.
Depremin ardından ülkemizin bütün bölgeleri; bireyleri, şirketleri, kurumlarıyla kenetlenmiş, fayda ve dayanışma yaratmış ve necip milletimiz bir kez daha birlik ve beraberlik ruhunu ortaya koymuştur. Bu yazı vesilesi ile, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
Depremin, hayatımızın her alanında pek çok sonuç doğurduğundan ve doğurmaya devam edeceğinden şüphe yoktur. Depremin olumsuz etkilerinin el birliği ile en aza indirilmesi dilek ve temennimiz ile birlikte bu yazımızda; taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin depremden ne şekilde etkileneceği üzerinde durulacak ve “borcun ifasının mücbir sebep dolayısıyla imkansızlaşması” ve “borcun ifasının aşırı ölçüde güçleşmesinden ötürü sözleşmenin uyarlanması istemi" konuları ele alınacaktır.
1. Mücbir Sebep ve İfa İmkansızlığı Kavramlarının Değerlendirilmesi
Mücbir sebep kavramı, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (“TBK”) açıkça tanımlanmamış olup, kavram doktrin ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde gelişmiş ve bir çerçeveye oturmuştur. Buna göre, bir durumun mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için;
Hukuki ilişkinin kurulduğu an itibariyle mücbir sebebin taraflarca öngörülemeyecek, veyahut öngörülse dahi etkilerinin bu denli büyük olacağının öngörülemeyecek olması,
Mücbir sebebin tarafların kontrol alanının dışında gerçekleşmiş olması,
Gereken tüm önlemlerin alınmasına rağmen mücbir sebebin, tarafların sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmesini imkansızlaştırmasının önlenemeyecek olması
Gerekmektedir.
Mezkûr unsurların mevcut olması halinde taraflar, mücbir sebebe dayanarak sözleşmeyi feshetme, borcun ifasından kısmen ya da tamamen kaçınma, sözleşmeyi askıya alma gibi hukuki birtakım imkanlardan faydalanabilmektedir.
Mücbir sebep halinde uygulanacak hukuk, TBK’nun 136. ve 137. maddelerinde düzenlenmiştir. Söz konusu hüküm uyarınca borcun ifası, borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşırsa, borç sona erecektir. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine karşı ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybetmektedir. Borç tamamen imkansızlaşabileceği gibi, kısmi olarak da imkansızlaşabilecektir. Bu durumda da borçlu borcun sadece imkansızlaşan kısmından sorumlu olmaktan kurtulacaktır. Ancak taraflar, kısmi ifa imkânsızlık önceden öngörülseydi böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı konusunda açıkça anlaşırlarsa, borcun tamamı sona erecektir.
Borcun kısmen ifa edilmesini kabul edip etmemekte takdir yetkisi alacaklıda olup, eğer alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edimin de o oranda ifa edilmesi gerekecektir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda ise, tam imkânsızlık hükümleri uygulanacaktır.
1.1. Deprem Olayının Mücbir Sebep Kavramı Açısından Değerlendirilmesi
Deprem olayının, sözleşmeler üzerinde mücbir sebep etkisi yaratıp yaratmayacağının değerlendirilmesi, her bir hukuki ilişki özelinde ayrıca yapılmalıdır. Bu noktada, objektif olarak borçlunun borcunu ifa etmesinin imkansız olması ve bu imkansızlık ile deprem arasında uygun nedensellik bağı olması gerekmektedir. Örneğin, objektif açıdan deprem olayı doğrudan bir mücbir sebep olarak öngörülebilir olsa da taraflar, depremin sonucundan etkilenmiyorsa veyahut etkilense dahi gerekli önlemleri almaları halinde ticari ilişkilerini devam ettirebiliyor ise o halde deprem olayı bir mücbir sebep olarak kabul edilmeyecektir. Buna karşın, deprem sebebiyle, borçlunun hiçbir kusuru olmaksızın ve her türlü önlemi almasına rağmen sözleşmeden kaynaklanan edimleri yerine getirmesinin imkansız olması halinde, Deprem olayı bir mücbir sebep olarak kabul edilebilecek olup sözleşmenin feshi, askıya alınması vb. imkanlardan faydalanılabilecektir.
Bununla birlikte, üzerinde durmaya değer diğer bir husus, sözleşmede bir mücbir sebep maddesi olup olmadığı ve söz konusu maddede mücbir sebebin tanımının açık ve kesin olarak yapılıp yapılmadığıdır. Bu noktada da, sözleşmede mücbir sebebin sınırlı tutulup tutulmadığı, depremin özel olarak mücbir sebep olarak sayılıp sayılmadığı incelenmelidir. Sözleşmede bu konuda hüküm olmadığı hallerde, Yargıtay, yukarıda bahsettiğimiz mücbir sebep unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini inceleyecek ve objektif olarak ifanın imkansızlaşıp imkansızlaşmadığına göre değerlendirmede bulunacaktır. Bu noktada, borçlunun kusurunun olup olmaması, mücbir sebebin borçlunun kontrol alanının haricinde meydana gelmesi, objektif olarak öngörülemeyecek olması ve her tür önlemin alınmasına rağmen borcun ifasının imkansız hale gelip gelmediği ayrıntılı olarak değerlendirilecektir.
Diğer yandan mücbir neden, kaçınılmazlık ilkesi kapsamında da irdelenmelidir. Mücbir sebep hakkında; mutlak ve kaçınılmaz olarak borcun ihlâline sebep olmalıdır, denilmektedir. Kaçınılmazlık, objektif ve mutlak bir kavramdır. Sözleşmeye bağlılık ilkesine göre, sözleşmenin tarafları dürüstlük kuralı (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 2/1) gereği borçlarını ifa etmek için gerekli her tür çabayı göstermelidir. Mücbir sebepte, mevcut her türlü tedbirin alınmasına ve her türlü imkân ve araca rağmen, mücbir sebebin doğurduğu sonuçlar önlenememektedir (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 539).
Bu kapsamda kaçınılmazlık ilkesi ile deprem arasındaki ilişki bakımından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E. 2019/58 K. 2022/40 T. 25.1.2022 Sayılı Kararının hüküm gerekçesinde aynen; “Kaçınılmazlık, borçlunun kişisel ve ekonomik durumu dikkate alınmadığı için mutlaktır. Buna karşılık, mücbir sebep olarak nitelendirilen olay mutlak değildir. Örneğin deprem bölgesinde meydana gelen bir deprem mücbir sebep sayılmayabilir. Buna karşılık, deprem bölgesi olmayan bir yerde gerçekleşen deprem mücbir sebeptir.” denilmiştir (lexpera.com.tr). Bu gerekçeyi göz önünde bulundurarak, “ülkemizin deprem yaratan fay hatları üzerinde bulunuyor olması, depremin mücbir neden olarak nitelendirilmesinin önünde bir engel olabilir mi?” sorusunun da gündeme gelebileceğini söyleyebiliriz.
2. Uyarlama ve Aşırı İfa Güçlüğü Kavramlarının Değerlendirilmesi
Sözleşmeden kaynaklanan borcun ifası tamamen veya kısmen imkansızlaşmıyor fakat edimlerin yerine getirilmesi oldukça güç bir hal alıyorsa, bu noktada deprem bir mücbir sebep oluşturmayacaktır. Böyle bir durumda taraflardan, sözleşmeyi ayakta tutarak değişen koşullara uyarlama yoluna gitmeleri beklenecektir. Uyarlama kavramını tartışırken de ilk olarak bakılması gereken, sözleşmede bir uyarlama kaydı bulunup bulunmadığıdır. Sözleşmede, sözleşmenin hiçbir koşulda uyarlamaya tabi olmayacağı düzenlemesi mevcutsa, kural olarak bu kayıt geçerli kabul edilmekte ise de, bu durumda edim dengesine bakılmalıdır. Bir tarafın edimini yerine getirmesi olağanüstü zor bir hal alıyor ve artık bu kayıt dürüstlük kuralına aykırı bir nitelik taşıyorsa uyarlamanın bu kayda rağmen yapılabileceği düşünülmelidir. Buna karşın, sözleşmede uyarlama yapılabileceği kaydı var ise, tarafların buna dayanarak mutabakata varmaları beklenir. Deprem sebebiyle oluşan yeni koşullara uygun olarak sözleşme bedelinde indirim, ifanın ertelenmesi vb. gibi yollar değerlendirilmeli ve sözleşme mevcut koşullara uyarlanmalıdır.
Sözleşmede uyarlamaya ilişkin bir hüküm yok ise, edimini yerine getirmekte aşırı ifa güçlüğü çeken taraf, uyarlama davası açarak hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkına sahiptir. TBK’nun 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” başlığı altında düzenlenen bu davanın açılabilmesi için;
Sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan, borçlu tarafından öngörülemeyen ve objektif olarak öngörülmesi beklenemeyen bir durumun ortaya çıkması,
Söz konusu olağanüstü durumun borçludan kaynaklanmamış olması,
Mevcut olan olağanüstü durumun, sözleşmenin yapıldığı sıradaki mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olması,
Borçlu borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması
Gerekir.
Uyarlama davasının açılma sebebi, işlem temelinin çökmesidir. Bu sebeple, hakim tarafından verilecek karar ile, işlem temeli çöken bu ilişkinin yeni koşullara uygun hale getirilmesi, bozulan dengenin yeniden tesis edilmesi gerekir. TBK’nın 138. maddesi uyarınca sözleşmenin uyarlanması mümkün değil ise uyarlama talep eden tarafın sözleşmeden dönme/sözleşmeyi ileriye etkili olarak feshetme hakkı bakidir.
3. Sonuç
Makale ile öncelikle; genel anlamda mücbir sebep, ifa imkansızlığı ve aşırı ifa güçlüğü kavramlarına yönelik kısa değerlendirme yapılmış olup, bu değerlendirme ile elim Depremin taraflar arasında akdedilen sözleşmelere etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Zira elim olayın üzerinden zaman geçmekle birlikte etkileri peyderpey ortaya çıkacak ve sözleşme ilişkilerinin etkilenmesi de kaçınılmaz olacaktır.
Daha fazla bilgi için:
Kurucu Ortak, Av. Arb. Tuba KÖSE Kurucu Ortak, Av. Muhammet Bâkır KÖSE
tkose@kosepartners.com mbkose@kosepartners.com
Comments